25 Aralık 2010 Cumartesi

Kötülüğün kaynağı

Yaşamak için tabii ki cenneti seçerdik. Ama kesin orada canımız sıkılırdı. Ve sanırım en güzeli cennette yaşarken cehennemi seyretmek olurdu. Düşünsenize, kafirler cehennemde cayır cayır yanarken biz zevk-ü sefa içinde olan biteni seyrederken halimize şükrederdik.

Zaten bunun bir benzerini günlük hayatımızda da yapmıyor muyuz? Amerika, Irak'ı hunharca bombalarken biz bu manzarayı havai fişek gösterisi gibi televizyonlardan seyretmedik mi? Yine 1994 de, Fransa ve Belçika'dan destek alan hutu kabilesinin, palalarla, çoluk çocuk demeden 3 ay boyunca 1 milyon tutsi'yi katlettiğini, canlı canlı keserek, caddelerdeki insan cesetlerinin üzerinde tepinerek çılgınlar gibi kutladıklarını da rahat koltuklarımızda oturuken ve çayımızı yudumlarken görmedik mi?


Şimdi ise batının Türkiye'ye açtığı psikolojik savaşı, Türk kürt milliyetçiliğini dürtüklemesini, ılımlı islam adı altında Türkiye'ye sokulan Truva atından çıkan cengaverlerin yönetimi ele geçirmesini, yabancı dille eğitim veren okullar ve medya sayesinde Türkçenin nasıl yozlaştırıldığını seyrediyoruz. Başta Mustafa KEMAL olmak üzere, bütün milli değerlerimize nasıl saldırıldığını seyrediyoruz.

Esasında ben milliyetçi falan değilim ama bu durum benim gibileri bile deli etmeye yetiyor. Ha öte yandan milliyetçiliğin, arabanın üzerine ayı gibi bir Türk bayrağı bağlayarak yollarda terör estirmek olduğunu zannenden organize sığır sürüsüne söyleyecek bir şey bulamıyorum. Umursamazlık ve cehaletin toplumları getirdiği nokta işte bu.

Neyse ana mevzuya döneyim. Şimdi bu iyilik ve kötülük dediğimiz kavramlar oldukça göreceli şeyler. Yani kimi için iyi olan, kimi için kötü olabiliyor. Dolayısıyla bu konuda fikir beyan ederken objektif olmam neredeyse imkansız gibi. Ahlakla ilgili genel kanı, kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına da yapmamamız gerektiğidir. Oysa çoğu zaman kavgaların ve acının kaynağı kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına yapmamızdan değil, tam tersine kendimiz için iyi bildiğimiz şeyleri başkaları için de istememizden kaynaklanıyor. Yani biraz önce bahsettiğim göreceli durum burada arıza çıkartıyor. Buna istinaden iyilik aslında kötüdür de denilebilir sanırım. Çünkü senin iyin bana uymuyorsa, benim iyim de sana uymayabilir.

Bu kafa karıştıran durum hakkında şöyle bir örnek vermek isterim:
Mesela bir çok insan çocuk dilencilere acır ve onlara para verir. Aslında bu yaptıkları çok aptalca ve kötü bir davranıştır. Çünkü o çocuğun sabahlara kadar dilendirilmesine destek olmaktadırlar. Verdikleri o paranın çocuğun midesine gideceğini sanmak zır salaklıktır. Bu bakış açısıyla kötülüğün asıl kaynağının cahillik ve salaklık olduğunu söyleyebiliriz ki zaten öyledir.

Yani "Cahildir ama iyi çocuktur" Lafı yanlıştır. Cahilse kötüdür. Zaten dünyaya en büyük zararı dokunan insanlar da cahil insanlardır. Evet tabii ki kötü niyetli insanlardır bunları kullanan. Ama bir insan ne kadar kötü olursa olsun zeki ve kültürlü bir tipse eğer amaçsız kötülük yapmaz. Ama cahil bir insan hiç bir zaman ne yaptığının farkında olmadığından aynı hatayı sürekli yapabilir. Kendine ve çevresindekilere sürekli zarar verebilir.

Örneğin, neredeyse hiç bir anne çocuğunun kötülüğünü istemez. Ama buzdolabındaki su şişesine gazyağı koyan ve bunun sonucunda su diye o şişeyi kafasına diken çocuğu öldüğünde artık ne kadar iyi bir anne olursa olsun bi boka yaramaz. (bu örnek uydurma değildir)

Neticede sürekli bir iyilik arayışı içinde ulaşabildiğimiz herkese kendi iyilerimizi kaktırmaya çalışıyoruz. Müslümanlar, museviler, hıristiyanlar ve diğerlerikendileri hariç herkesin cehennemde yanacağına inanıyor. Ve diğerlerini doğru yola çağırıyor. Ve insanların iyilik uğruna yapmadığı kötülük kalmıyor. Tabii ki sonuç bin yıllardır hep hüsran ve sevgisizlik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

T.C kanunlarına aykırı, ya da hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır. Akıllı olun!