19 Aralık 2010 Pazar

Osmanlıda Sanat


Konuya direkt dalmadan önce biraz sanatın ne olduğundan bahsetmekte fayda var. Ama daha da öncesinde sanatın kimin için yapıldığı önem arz ediyor. Bu konudaki tartışmalar yıllardır süredursun, ben sanattan ne anladığımı anlatayım,

Tabii ki sanat, insan içindir. Ama toplum için değildir. Toplum için yapılan sanat popüler kütürdür. Ve herhangi kalite kaygısı gözetmez. Sanat yapan kişi bu işi sadece kendisi için yapar. Bu durumda da bir kalite kaygısı yoktur. Lakin para kazanma kaygısı da olmadığından dolayı kalite kendiliğinden ortaya çıkar. Tabii buna göre "sanat, sanat için midir, yoksa insan için midir?" sorusuna istinaden, evet insan içindir denilebilir. Ama ayrıma dikkat edelim, her insan için değildir. Sadece onu yapan insan içindir. Şayet yaptığı şey kaliteliyse bunu zaman belirleyecek. Ve tarihte ne kadar uzun süre kaldığıyle eş değer olarak kalitesi yükselecektir.


Sanatçı olabilmek ve sanattan anlayabilmek için kültürlü olmak ve geniş bir vizyona sahip olmak şart gibi görünüyor. Önyargılı ve bilgisiz insanların sanattan anlaması ise biraz güç gibi. Çünkü yetersiz bilgiye sahip insanlarda yapılan sanatı anlayacak temel olmadığından, kaliteli bir sanat eseri onlar için anlamsız olacaktır. Sahip olunan bilgiyi cepteki para gibi düşünebilirsiniz. Yani parası olan gider 250 liralık ayakkabı alır. Ve bu alacağı ayakkabı hem sağlıklı hem sağlam hemde şık olacağından kaliteyi parasıyla satın almış olur. Soyut kavramlar da ise bu alış veriş kültürle alakalıdır. Yani insan ne kadar kültürlüyse anlayıp sevebileceği eserlerde o derece kaliteli olacaktır.


Aynı zamanda sanat onu yapanın tarzına ve estetik anlayışa göre değişkenlik göstereceğinden tam olarak tarif edilmesi de biraz güç olan bir kavramdır. Ancak sabit olan bir şey vardır ki o da gerçek özgürlüğün görünür ve duyulur bir hale sokulmasıdır. Sanat her şeyi farklı görebilmektir. Çok şey bilmek. Ama hiç bir prensibe bağlı kalmadan hareket edebilmektir. Herkesin hapis kaldığı kalıpların dışında yaşayabilmektir.

Teknik olarak ifade etmek gerekirse, Sanat iş yapma anlamlarını veren san'a kökünden gelmektedir. Burada görüyoruz ki sanat ilk önce zanaatın varlığıyla oluşmuş ve gereklilik üzerine doğmuştur. Sanat kelimesinin diğer bir anlamı ise suni yani yapaydır. İngilizcedede Art 'artifical' kelimesinden türemiştir. Yani sanatın ilk tanımı onu yapay bir şey olarak göstermiştir. Tarihsel olarak bakıldığında tüm kültürlerde görülmüştür. Bu yüzden evrensel bir nitelik taşımaktadır. Sanatın tam olarak ne olduğu veya ne olması gerektiği bilimsel olarak ortaya çıkarılamamıştır. Her toplum sanatı farklı şekilde yorumlamış ve ona kendince anlamlar vermiştir. Sanatın ne olduğu 19. yy da tartışılmaya başlamıştır.İnsanın en önemli özelliklerinden biri olaylara, kişilere, eşyalara hemen hemen herşeye estetik bir düzen kazandırmasıdır. İnsan düzene ihtiyaç duyar. Bunun nedeni de karışıklık ve düzensizlik insanı sorunların içine sokmasıdır. Sanat bir nevi düzenleme aracıdır. Zanaatçılar ürettikleri eşyaları, malları bir ahenk içine sokarak (renk,biçim veya şekil gibi) sanatı oluşturmuşlardır.

Osmanlı da sadece mimari, hat ve minyatür gibi sanatlarının gelişmesine izin verilmiştir. İzin verilmiştir diyorum, çünkü islam'ın uygun görmediği bütün dallar geri bırakılmıştır. Hat zaten kuran yazmalarıyla islamiyetle doğrudan ilgili olduğu için gelişmiştir. Minyatürde de ancak iki boyutlu resimler söz konusudur. Ve hayal gücüne yer yoktur. Mimari ise sadece cami yapmakla ilgili olduğundan sanat kapsamına girmez. Çünkü yine yaratıcılığa yer yoktur.

İslamiyete göre sanat ve yaratıcılık Allah'a şirk koşmak anlamına geldiğinden, Diğer kültürlerdeki gibi sanat dalları Osmanlıda gelişmemiştir. Matbaa nın ülkeye girişinin bu kadar geç olmasının sebeblerinden biri hattatların işlerini kaybetmesinin istenmemesi ve kuran'dan başka kitaba gerek görülmemesidir.

Bütün semavi dinler öteki dünya ile birlikte bu dünyayı da düzenleyici kurallar içerir. Bunların bir bölümü kutsal kitaplardan alınırken, bir bölümü de peygamberlerin hayat tarzlarından ve söylediklerinden alınır. Şeriata dayalı devlet teokratik bir devlettir. Ve iktidar allah'ın iktidarıdır. Ona karşı çıkanlar ise şeytanın yolunla gitmiş cehennemlikler olarak algılanır. Bu durumda sanatcılar ve bilim adamları teokratik devlet için en büyük tehlikeyi oluşturmaktadırlar. Çünkü bu tip insanlar yenilikci ve kural tanımazdırlar. Yenilikcilik semavi dinlerde sözkonusu bile değildir çünkü herşey dogmatiktir. ve Sorgulanması kesinlikle yasaktır.

Bu sebeplerden dolayı islami kurallara göre yönetilen ülkelerde, bizim bu gün anladığımız anlamda hiç bir sanat dalının gelişmesi mümkün değildirğildir. Zaten İran da şah'ın devrilmesinden sonraki olayları hatırlayın. Ve iran'ın bu günkü durumuna bakın. Sanatla ilgili her şeyin yok edildiğini görürüsünüz. Buna istinaden türkiye den neden bütün dünyayı etkileyecek santcıların çıkmadığını anlamak zor değildir.

Müslüman toplumlarda, yan yana getirmekte oldukça güçlükle karşılaşılan kavramlar arasında "İslam" ile "Sanat" bulunmaktadır. Bugün İslam ülkelerinin hemen hemen hepsinde, toplumun her kesiminde insanların bu iki kelimeyi bir arada düşünmekte bir hayli zorlandığını görmekteyiz. Sanat ile İslâm kelimeleri bir arada kullanıldığında, kendisini dindar olarak kabul etmeyen kesim, İslâm'ı, sanata tahammül edemeyecek kadar "geri" görmekte; kendisini dindar olarak kabul eden kesim ise, sanatın İslam'la bağdaşmayacak kadar "lüzumsuz" olduğunu düşünmektedir. Bunun sebebi ise tasvirin İslamda yasak olmasıdır. Şayet müslüman toplumlara bakılacak olursa bir tane bile medeniyet ve refah içinde yaşayanını bulmak mümkün değildir.

Bütün bu bilgiler ışığında osmanlı'nın çöküş sebeplerinden en önemlilerinden biri olarak islam gösterilebilir. Osmalı öte dünya felsefesiyle yaşarken, gavur atı alıp üsküdar'ı geçmiştir. Tabii ki birinci sebep olarak kibir gösterilebilir. Ama gerçekleri kavrayabilmek bahabında batının bize kaktırmak istediği "ılımlı islam" projesinin iyice bir incelenmesinde fayda vardır.

Bakın kurtuluş savaşından galip çıkmamızdan sonra Hollanda da handelsblatat dergisi ne yazıyor:

"Türkleri yenmek için islam düşüncesinin içine girmeliyiz. Bu mucizeyi anlamak için bu gerekli. Yoksa böyle giderse asya'nın muazzam kapıları yüzümüze ebediyen kapanacak."

İşte bugün medeniyetler ittifakı, ılımlı islam, dinler arası diyalog denilen şeyler o günlerde ortaya çıktı. Osmanlıya dönülmeliydi. Mustafa Kemal türkiye'si çok tehlikeliydi. Türkler ulusal kaynaklarına sahip çıkar, ekonomide siyasette bağımsız olurlarsa batı ne yapardı? Petrol, pamuk, madenler ve suya nasıl el koyardı.

"Şimdi bu masada verdiklerimizi yakında ekonomik zorluklar içine düştüğünüzde bir bir geri alacağız" lord curzon (lozan)

konuyu Michalengelo'dan bir alıntıyla bitirmek istiyorum:

"Sanat yaratmak konusunda tanrıyla rekabet etmektir."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

T.C kanunlarına aykırı, ya da hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır. Akıllı olun!