2 Ocak 2011 Pazar

Hepimiz vücutlarımızda esir köleleriz

"Kimse özgür olduğuna inanan birinden daha iyi köle olamaz” Der Göethe. Gerçekten de içinde bulunduğumuz vahşi kapitalist sistemde özgür olduğumuza inanabilmemiz için harbi saf olmak gerekiyor. Tabii ki doğrduğu andan itibaren ona kaktırılmış bilgilerin doğru olduğuna inanan insanlar özgür olduklarına inanmakta özgürdürler. Ancak ne kadar çok okursak, ne kadar çok gezersek, ne kadar çok insan tanırsak ve farklı kültürlere karşılaşırsak, kendi yaşam tarzlarımızla ilgili sorularımız da o kadar çok artacaktır.

Hiç bir şey okumamış ve köyünden dışarı adımını atmamış insan, ne kadar özgür ya da esir olduğunun farkında olmayacaktır. Dolayısıyla kendini ve hayat tarzını değiştirmek gibi, eski köye yeni adet getirmeye de çalışmayacaktır. Ama sahip olduğumuz düşünceler ve fikirler edindiğimiz bilgiler vasıtasıyla oluştuğundan, ne kadar çok şey bilirsek kafamız da o denli çok karışıyor. Tabii kafanın karışması iyidir, çalıştığını gösterir. ancak düşündürü olan şudur, modern bir köle olduğunun farkında olarak yaşamak mı daha huzurludur, yoksa özgür olduğunu zannetmenin iç huzuruyla yaşmak mı? Şahsen ben, John Start Mill'ın dediği gibi "Kaygısız bir domuz olmaktansa, kaygılı bir insan olmayı ve bahtiyar bir aptal olmaktansa , huzursuz bir sokrates olmayı tercih etmeli" diyorum. Yani sonuç ne olursa olsun kırmızı hapı almakta fayda var.

Her neyse, insanlık tarihinde bu kölelik kurumu her zaman farklı şekillerde var olmuştur. Mesela eskiden insanları zincire vururlarmış. Şimdi ise insanlarda zincir yok. Ama zincirler her yerde. Benim her zaman çok aptalca bulduğum bir laf vardır, "Güneş balçıkla sıvanmaz" Denir. Evet belki güneş balçıkla sıvanmaz. Ama o güneşi görecek gözler gayet güzel sıvanır. Bu durumda "Gerçekler asla gizlenemez" lafı suya düşmüş oluyor. Zaten bu gibi laflar bir çeşit dezenfermasyondur. Amaç toplumlara istenilen mesajı verme doğrultusunda gerçek ile doğru kavramını birbirine karıştırıp bir yanılsama sağlamaktır. Ve toplumların doğru sandığı bir çok şey aslında kendi aleyhlerinde olan yanlış bilgilerdir.

Bu yazının başlığında da olduğu gibi, benim asıl anlatmak istediğim, bizi köleleştiren şeyin o çok sevdiğimiz vücudumuz olduğudur. Hepimiz temelde birer madde olduğumuz için mi yoksa, materyalist düşünce yapısından bir türlü sıyrılamadığımız için midir bilinmez, bugün bizi asıl köleleştiren şey bedenimizdir. Şayet sadece düşünceden ibaret yaşam formları olsaydık bütün bu ideolojiler ve inanışların hiç biri kalmazdı ortada. Ve bizi köleleştirecek hiç bir şey olmazdı. Ne zaman nereye gitmek istersek gidebilirdik. Bedenlerimizi kullanarak yaptığımız saçma sapan ritüellerin hepsi ortadan kalkardı. Bu durumda bir çoğunuz, "Peki nasıl zevk alacağız?" Diye düşünüyor olabilir. Ama bugün zevk alarak yaptığımız bir çok şey aslında bedenlerimizi tatminden başka bir şey değil. Ve bu tatminler yine vücudumuzun sahip olduğu duyu organlarıyla elde edilen şeyler. Yani bu bedenin içindeyken doğal olarak bu bedene endeksli düşünme eğilimindeyiz. Oysa insanı tatminde en yüksek doruk noktasına ulaştıran düşünce gücüdür.

Örneğin rüyalarımızı ele alalım, bir çok rüyada insan gerçekten o anı yaşadığını hissedebiliyor. Ve hatta lucid dream denilen durumda insanın bunu kontrol etmesi bile söz konusu. (Inception adlın filmde bu konuyu gerçekten çok iyi işlemişler. Yeri gelmişken seyretmeyen varsa şiddetle tavsiye ederim. Son zamanların en iyi filmi diyebilirim.) Şimdi bu lucid dream denilen kontrollü rüyanın daha ötesi astral seyahat bile olabilir. Yani geçici olarak bedenden ayrılmak mümkün. Ama tamamen bedenden ayrılmak pek mümkün değil. Çünkü neticede bunların hepsi beyin dediğimiz organda olup bitiyor. Yani beyin olmadan düşünmek nasıl mümkün olabilir henüz onu çözmüş değilim. Çünkü ben ruh diye bir şeyin var olduğunu düşünmüyorum. Bana göre beyin öldüğünde geriye cansız bir bedenden başka hiç bir şey kalmıyor. Çünkü ruh denilen şey ölmek istemeyen insanın öldükten sonra da kendini var etme çabasından başka bir şey değildir.

Zaten insanların en büyük yanılgısı ve zulmü, kendilerini diğer herhangi bir canlıyla eş değer görmediklerinden, kendilerini evrenin en tepesine koyup, diğer bütün canlıların kendilerine birer nimet olarak sunulduğunu sanmalarıdır. İşte bu dehşetengiz yanılgı yüzünden doğaya insandan başka zarar veren canlı türü yoktur. Halbuki bir karıncadan ya da bir ottan tek farkımız onları yok edebilecek bilince sahip olmamızdan başka bir şey değildir. Bu yüzden doğa ile bu derece uyumsuz bir haldeyiz. Zevk için öldüren tek canlı türüyüz. Ve bunun kılıfını da bir takım uhrevi cevaplar vererek bulmuşuz. Ancak o cevaplar bize hiç bir zaman daha medeni bir dünya sağlamamış. Ve kendimiz dahil her şeyi köleleştirmişiz. Sırf bedenlerimizi tatmin etme adına.

Dediğim gibi bedenlerimiz olmasa herkes kendi cennetini kendi yaratırdı sanırım. Ve belikde John Lennon'un "Imagine" adlı parçası gerçek olurdu.

3 yorum:

  1. özet geç lan. bi dünya yazı yazıp insanların kafasını karıştırma :)

    YanıtlaSil
  2. Ulan adamı hasta etmeyin. Bu özet zaten.

    YanıtlaSil
  3. Arkadaş için özet geçelim: "Evet belki güneş balçıkla sıvanmaz. Ama o güneşi görecek gözler gayet güzel sıvanır."

    YanıtlaSil

T.C kanunlarına aykırı, ya da hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır. Akıllı olun!